top of page

Hayvan Merkezli Marksizmin Kökenleri Üzerine: Ted Benton ve 1844 tarihli Ekonomi ve Felsefi El Yazmalarını Yeniden Okumak

Yazar: Christian Stache

Çeviri: Erhan Korkmaz


İnsan-hayvan ve eleştirel hayvan çalışmaları alanlarında, hayvan merkezli Marksizm ve Marksist hayvan hakları mücadelesine dair en etkili yaklaşım, Ted Benton tarafından Karl Marx’ın eserlerinin yorumlanması şeklinde geliştirilmiştir. İngiltere’deki Essex Üniversitesi’nde Emeritus Sosyoloji Profesörü olan Benton, yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılan süreçte özellikle de ekolojik harekette önde gelen entelektüeldir. Teorik olarak, “Marx’ın varsayılan ekolojik eksikliklerini vurgulamaya çalışan ve Marksizmin Yeşillendirilmesi sürecinin bir parçası olarak Yeşil teoriyi Marksizme uyarlamaya -veya bazı durumlarda Marksizmi Yeşil teoriye uyarlamaya- devam eden” “öncü ekososyalistler” arasındadır. [4]

Benton, Marksistler ve ekolojistler arasında -her ne kadar kırılgan olsa da- köprüler kurmaya çalışan bir grup akademisyenden biriydi. 1980’lerin sonlarından itibaren ve 1990’larda, Marksistler ile hayvan hakları ve kurtuluşu savunucuları arasında karşılıklı yakınlaşmayı teşvik eden öncülerden biri haline geldi.[5] Örneğin, hayvan haklarını Eko-Marksist bir perspektiften tartışmak amacıyla “Animal Wrongs and Rights” konulu bir sempozyum düzenledi. Bu sempozyumdaki açılış konuşması, sunum metinleri ve tartışmalar daha sonra ekososyalist bir dergi olan Capitalism Nature Socialism‘de yayımlandı.[6] Benton’un temel teorik çabası, “Marksist unsurları barındıran”[7] bir hayvan hakları hareketi geliştirmekti.[8] Böylesi bir girişim, hayvanlara ahlaki ve yasal haklar tanınması fikrini savunmayı ve aynı zamanda özellikle Tom Regan’ın hak temelli yaklaşımlarını Marksist, feminist ve diğer burjuva akımlarını eleştirmeyi içeriyordu.[9] Ne var ki, bugüne kadar ekososyalistler ile hayvan özgürlükçüleri arasındaki diyalog kurma girişimleri yok denecek kadar az olmuştur.

Benton, 1993 yılında hayvanlar ve sosyal adalet üzerine en önemli eseri olan Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Justice kitabını yayımladı.[10] O zamandan beri bu eser, Marx ve hayvanlar konusunda standart bir referans haline gelmiş ve Benton, insan-hayvan çalışmaları alanında önde gelen Marksist figürlerden biri olarak kabul edilmiştir. Benton, Natural Relations kitabında 1988 yılında Radical Philosophy dergisinde yayımlanan “Humanism = Speciesism: Marx on Humans and Animals” adlı makalesinin revize edilmiş bir versiyonuna yer vermiştir. Kendisi, o dönemde derginin editoryal ekibinde de yer alıyordu. Makale, daha sonra “Marx on Humans and Animals: Humanism or Naturalism” başlığıyla yeniden yayımlanmış ve son yıllarda Marksizm ile hayvan özgürlüğü mücadelesi arasında nispeten zayıf bir tartışma olarak özel bir önem kazanmıştır.[11] Bu makale, günümüzde Marx’ın eserlerinin hayvan haklarını da kapsayacak biçimde okunmasının ve yorumlanmasının önünü açmıştır. Benton, bu çalışmasında Marx’ın insan-hayvan ilişkisini Economic and Philosophic Manuscripts of 1844 ve Paris Elyazmaları veya Elyazmalar– eserlerinde nasıl tasvir ettiğini analiz etmektedir.[12]

Benton’un daha geniş kapsamlı ekososyalist argümanları eleştirilmiş olsa da hayvanlar üzerine geliştirdiği görüşler ve genç Marx’a yönelttiği suçlamalar üzerine derinlemesine bir tartışma yapılmamıştır.[13] Hayvan çalışmaları alanındaki akademisyenlerin çoğu, Benton’un temel yorumlarını ve sonuçlarını benimsemiş veya paylaşmıştır; ancak bu akademisyenlerin tamamı, onun tüm fikirlerine bütünüyle katılmamaktadır.[14] Benton’un görüşlerine dair temel itirazlar yalnızca azınlık bir düşünür grubu tarafından dile getirilmiş, ancak titiz bir şekilde temellendirilmemiştir.[15] Öte yandan, Bradley J. Macdonald gibi bazı yazarlar, Benton’un yorumlarına karşı daha çekimser veya kararsız bir tutum sergilemiştir.[16]

Bu çalışmada, Marx’ın Paris Elyazmaları’nda insan-hayvan ayrımına yönelik Benton’un yorumunun temel olarak hatalı olduğunu göstermeye çalışıyorum. Benton’un merkezi tezlerine ters düşecek şekilde, Marx ne türsel-varlık kavramını ne de insan-hayvan dualizmini yabancılaşma kavramını oluşturmak için kullanmaktadır. Ayrıca kapitalizm eleştirisini böyle bir ideolojik ayrım üzerine temellendirmemektedir. Bu nedenle, Benton’un görüşlerinin aksine, genç Marx’ı tür merkezci bir narsist olarak değerlendirmek veya onu ana akım Batı felsefesinin bir devamı olarak okumak için bir neden olmadığını savunuyorum.

Bu makalenin ikinci amacı, Paris Elyazmaları’na hayvanlar ve özellikle insan-hayvan ayrımı açısından alternatif bir yorum sunmaktır. Bu bağlamda, Marx’ın bu özel eserini anlamanın anahtarları şunlardır: (1) insan-hayvan ilişkisinin diyalektik bir anlayış çerçevesinde ele alınması ve (2) Marx’ın bu konudaki erken dönem yazıları ile olgunlaşmış siyasal ekonomi eleştirisi arasındaki bağlantının incelenmesi. Ludwig Feuerbach ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel’den aldığı ve Paris Elyazmaları’nda halen koruduğu felsefi terminolojiye rağmen Marx’ın erken dönem eserleri ile daha olgun yazıları arasında, hayvanların statüsüne dair yakın bağ açıkça görülmektedir.

Bu çalışmayı sonlandırırken, Paris Elyazmaları’nda Benton’un varsaydığı gibi kötü bir hümanist olan Marx ile iyi bir natüralist olan Marx olmak üzere iki farklı Marx değil, tek bir Marx olduğunu savunuyorum.

Benton’un 1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları’na Getirdiği Yorum

Ted Benton, “Marx on Humans and Animals: Humanism or Naturalism” başlıklı bölümde, Marx’ın Paris Elyazmaları’nı “insan doğasına dair bir açıklama” ve aynı zamanda “Marx’ın en derin, ancak en kafa karıştırıcı eserlerinden biri” olarak değerlendirerek önemli sorunlar tespit etmektedir.[17]

Birinci olarak Benton, Marx’ın Elyazmaları’ndaki “temel düzenleyici kavramların -türsel-varlık ve yabancılaşma- insan ve hayvan doğası arasındaki temel bir karşıtlık üzerinden geliştirildiğine” inanır. Benton’a göre yabancılaşma, yani insanın kendine yabancılaşması, insanları hayvanların koşullarına indirgemekle sonuçlanan kapitalist emek biçimine dayanır ve bu durum, insanların türsel-varlık olarak tarihsel ve toplumsal potansiyellerini gerçekleştirmelerini engeller. İkinci olarak, Marx bu türsel-varlığın yalnızca insana özgü olduğunu varsayar. Benton, Marx’ın diğer hayvanların “yaşam biçimlerinde belli bir sabitlik olduğunu” ve doğayı yalnızca “türlerine özgü belirli bir ‘standarda’ uygun olarak dönüştürdüklerini; faaliyetlerinin (yine sabit ve her türe özgü olan) kendi bireysel ve yavrularının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğunu” öne sürdüğünü ifade eder. Ek olarak, Marx şöyle devam eder: “İnsanlar ise dış dünyaya, özgür, bilinçli ve toplumsal olarak koordine edilmiş bir şekilde etki ederler”.[18] Benton’a göre, Marx gerçekte yalnızca insanların emeklerinin tür genelinde koordine olduğunu tasvir etmektedir, ancak Benton’un vurguladığı nokta, yabancılaşmış emeğin insanları hayvanların koşullarına ittiğidir; çünkü yabancılaşmış emek rejiminde, insanların çalışması yalnızca hayvanların üretimi düzeyine indirgenir. Böyle bir durumda insanlar, yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılamak için hayvanlar gibi çalışır.

Dolayısıyla Benton, Marx’ın “kapitalist yaşam biçimine yönelik etik eleştirisini temellendirirken” insan ve hayvan arasındaki ilişkinin “geçici ve tarihsel olarak aşılabilir değil, mutlak ve evrensel bir karşıtlığa” dayandığını varsaydığını öne sürer; bu karşıtlık, özel mülkiyetin emek rejimiyle ilişkilidir.[19]

Benton ayrıca, genç Marx’ın insan özgürleşmesini, doğa üzerinde giderek artan bir egemenlik aracılığıyla insanlığın kendi türsel-varlık misyonunu yerine getirmesi olarak tasavvur ettiğini savunur. Ona göre, “insan türüne özgü tarihsel-gelişimsel süreç, doğaya karşı dönüştürücü güçlerimizin artırılmasından, dolayısıyla doğanın eksiksiz bir şekilde ‘insanileştirilmesinden’ ibarettir”.[20] Benton’un ileri sürdüğü gibi, eğer kapitalist toplumların temel sorunu “insanların hayvanların koşullarına indirgenmesi” ise, o halde kapitalizmin aşılması, insanı yeniden insana dönüştürürken aynı zamanda insan ile hayvan arasındaki ayrımı da yeniden tesis eder.[21]

Doğaya hâkim olma fikrinin bir yanıyla hayvanlara da hâkim olmayı kapsadığını düşünen Benton, Marx’ın erken dönem yazılarında özgürleşme tasavvurunun sadece “antroposentrik” değil, aynı zamanda “tam anlamıyla bir tür narsisizm” içerdiği sonucuna varır.[22] Bu bakımdan “Marx’ın, insan doğasını insan ile hayvan arasındaki köklü bir karşıtlık üzerinden açıklama girişimi, modern Batı felsefesinin ana akımıyla epey uyumludur.”[23]

Yukarıda özetlenen Paris Elyazmaları yorumunu göz önüne aldığımızda, Benton’un daha sonra “erken dönem Marx’ın genel felsefi konumunda temel belirsizlikler ve gerilimler” bulunduğunu öne sürmesi şaşırtıcıdır.[24] Bakıldığında Ted Benton, “henüz Darwin öncesi dönemlerinde bile” Marx’ın sadece hümanist bir söyleme değil, aynı zamanda naturalist bir söyleme de sahip olduğunu düşünür[25] ve bu iki söylemin “birbiriyle çözümsüz bir gerilim içinde bir arada var olduğunu” savunur.[26] Başka bir deyişle, Benton’a göre genç Marx’ın içinde hem insan-hayvan düalizmine dayanan hümanist bir yan hem de bu düalizmi aşmış ve “insan/hayvan sürekliliğini” benimseyen natüralist bir yan bulunur.[27] Benton, bu natüralist Marx’ın, 1859 sonrasında Charles Darwin’in Türlerin Kökeni’ni okuması ve benimsemesiyle açıkça su yüzüne çıktığını ileri sürer.[28] Dolayısıyla Benton’a göre Paris Elyazmaları “istikrarsız, çelişkilerle dolu ve bir geçiş dönemi eseri” olarak değerlendirilir.[29]

Benton’ın argümanını tartışmadan önce, Paris Elyazmaları hakkında birkaç ön açıklama yapmak istiyorum. Öncelikle, Marx’ın 1844 yılının Mayıs ile Ağustos ayları arasında henüz yirmi altı yaşındayken Paris’te kaleme aldığı Paris Elyazmaları eseri bütünlüklü bir yapıt değildir. Sadece alıntılar, defterler ve taslaklardan ibaret olmakla kalmaz, metnin tamamı da günümüze ulaşamamıştır. Aslında, Paris El Yazmaları olarak bildiğimiz bu metnin, Marx’ın Paris’te yaptığı araştırmalara dayanarak yazdığı bir çeşit karalama metni olduğu bilinmektedir. Marx’ın ölümünden sonra yayınlanan bu derleme, o dönemin hâkim iktisadi düşünce dünyasından John Stuart Mill, Adam Smith, David Ricardo, Friedrich List, John Ramsay McCulloch ve Jean-Baptiste Say gibi yazarların eserlerinden yapılan çeşitli alıntılardan oluşuyordu,[30] fakat bu alıntılar, bugün bildiğimiz anlamda Paris Elyazmaları’na dâhil edilmemiştir.[31] Seçilen Paris Elyazmaları ilk kez 1932’de, orijinal Almanca hâliyle yayımlanmıştır. Biri sosyal demokratlar Siegfried Landshut ve Jacob-Peter Mayer tarafından, diğeri ise ilk Marx-Engels-Gesamtausgabe’nin (MEGA) Sovyet editörleri tarafından olmak üzere iki farklı versiyonu yayınlandı. Paris El Yazmaları‘nın içeriği, tutarlı bir argümantasyon çizgisinden yoksun, felsefi ve politik ekonomik terimlerin ve analizlerin bir karışımıdır. Buna rağmen özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Marksist tartışmalarda en etkili metinlerden biri haline gelmiştir.[32]

İkinci olarak, El Yazmaları eseri, Marx’ın antropolojik materyalizm biçimindeki felsefeden, tarihsel ve toplumsal-pratik materyalizm üzerine inşa edilmiş teorik bir çerçeveye dayanan politik ekonomiye geçiş yaptığı bir dönemde yazılmıştır. Bu özel arka plan karşısında Benton, eserde “istikrarsız ve bariz bir geçiş söylemi” bulunabileceğini belirtmekte haklıdır.[33] Yine de bu durum, Marx’ın insan-doğa ve insan-hayvan ilişkilerine dair yorumlarında Benton’u haklı çıkarmaz.

Üçüncü olarak, başlıktan da anlaşılabileceği üzere ve Benton’un da belirttiği gibi, Paris Elyazmaları, Darwin ile Alfred Russel Wallace’ın evrim üzerine çığır açıcı bulgularını yayımlamalarından çok önce kaleme alınmıştır. Bu nedenle, Marx’ın insanla hayvan arasındaki farklar ve ortaklıklar hakkındaki görüşleri, tam da bu tarihsel bağlam içinde değerlendirilmelidir.

Tarihsel Materyalist Politik İktisadın Doğuşu

Benton’ın, Marx’ın yabancılaşmış emek ve kapitalizm eleştirisinde “insan-hayvan düalizmini” bir “merkezî araç” olarak kullandığı yönündeki temel argümanı, ancak şu iki ana varsayımı kabul edersek anlamlı olur:[34] İlk olarak, Paris Elyazmaları’nın “felsefî antropoloji” içeren felsefî bir çalışma olduğu kabul edilmelidir.[35] İkinci olarak, Marx’ın argümanının felsefî bir ontolojiye veya en azından ontolojik bir temele dayandığı, düşüncelerinin buradan hareketle inşa edildiği varsayılmalıdır.[36]

Hiç kuşku yok ki Marx’ın politik-iktisadî düşüncelerinin önemli bir bölümünü, felsefe geleneği içinde bulmak mümkündür. Paris Elyazmaları’nın politik iktisada dair kısımlarında bile açık biçimde Hegel felsefesine yönelik eleştiriler ve felsefeye yapılan göndermeler vardır. Marx, Feuerbach’ın antropolojik materyalizminden ödünç aldığı çeşitli kavramları da kullanır; fakat bu felsefî terimlere yeni anlamlar yüklemekten çekinmez. Benton, “türsel-varlık” kavramında olduğu gibi bu durumu da kabul eder [37] fakat Elyazmaları’nı genel olarak insan doğasına dair felsefî bir söylem ve “kapitalist yaşam biçiminin etik eleştirisi” şeklinde okurken bu noktayı bütünüyle göz ardı etmiş görünür.[38] Oysa Marx, Frederick Engels’in Outlines of the Critique of Political Economy metninden de etkilenerek, -her ne kadar kullandığı kavramlar yetersiz olsa da- ağırlıklı biçimde felsefî bir konuyu değil, politik-iktisadî bir konuyu anlatır ve analiz eder.[39] Paris Elyazmaları, aslında Marx’ın politik iktisat alanına yeni yeni ilgi duymaya başladığı ilk metinlerden biridir ve notlarının büyük kısmı iktisadî meselelere yoğunlaşır. Buna rağmen, Benton’ın, Marx’ın insan-hayvan ayrımı fikrini yorumlarken bu gerçeği genel anlamda hesaba katmadığı görülür.[40]

Paris El Yazmaları‘na ilişkin kendi yorumuma göre Marx, bir yandan insanlar arasındaki, diğer yandan insan ile doğa arasındaki kapitalist toplumsal emek örgütlenmesindeki özgül ilişki biçimlerini kavramsallaştırmaya çabalar.[41] Kapital eserindeki analizinden farklı olarak, burada ağırlıkla toplumsal ilişkiler ile üretim alanında ortaya çıkan insan-doğa ilişkileri üzerinde durur.[42] Marx, El Yazmaları‘nda kapitalizmi ele alırken, emeğin meta biçimini embriyonik de olsa ifade etmiş olmasına rağmen, insanların piyasayla olan ilişkileri geniş ölçüde göz ardı edilmiştir.[43] Benton ise Marx’ın Paris El Yazmaları’nda Hegelci felsefeye yönelik eleştirisini ve politik iktisat üzerinden tarihsel materyalizme doğru attığı kararlı ilk adımları tam olarak fark etmez veya yeterince bunun üzerinde durmaz.[44] Bu nedenle Marx, “hayalî bir ilkelsel durum” tasavvurundan uzaklaşır, insanı ve doğayı tarihsel bağlamda ele alır, politik iktisadın doğallaştırılmasını eleştirir ve kapitalizmin insan yapısı olduğunu ortaya koyar.[45] İşte Marx’ın insan ve hayvan arasındaki ayrımını da bu çerçevede okumak gerekir.

Bunu örneklemek için Marx’ın Feuerbachçı söylemle toplumsal emeği “mevcut emeğin özü” olarak adlandırmasına ve çağdaş toplumdaki emekçilerin yaşadığı sefaleti kapitalizm altındaki insan emeğinin sömürülmesine dayandırmasına bakabiliriz.[46] Her ne kadar “öz” terimini kullansa da Marx, felsefî bir okumanın varsayabileceği türden tarih-üstü bir insan emeği özüne değil, toplumsal tarihin belirli bir zaman ve mekânında var olan özgül bir emek biçimine işaret eder. Marx’ın Paris Elyazmaları’ndaki tarihsel-materyalist, politik-iktisadî yaklaşımına başka bir örnek, feodal ve kapitalist toprak mülkiyetini birbirinden ayırmasıdır. Feodalizmden kapitalizme geçişle birlikte toprağın kendisinin bir metaya, yani özel mülkiyete dönüştüğünü, dolayısıyla “namus evliliğinin yerini menfaat evliliğinin aldığını” fark eder. Bu tarihsel dönüşüm sonucunda toprağın kendisi de “insan gibi” salt ticari bir değere indirgenir.[47] Böylece Marx yalnızca yeni toprak mülkiyeti biçimini saptamakla kalmaz, tarihsel açıdan özgül olan kapitalist mülkiyet ilişkilerinin, insanlar ve doğa açısından potansiyel olarak vahim sonuçlarına da işaret eder. Bu tür saptamalar ortadayken, Paris Elyazmaları’ndaki insan-hayvan ilişkisini, sadece Hegelci ve Feuerbachçı felsefe gözlüğüyle değerlendirmek indirgemeci ve ihmalkâr bir yorum olacaktır.

Emeğin Yabancılaşması, Türlerin Varlığı ve Kapitalizmin Eleştirisi

Yabancılaşmış emek kavramı Paris El Yazmalarının merkezinde yer alır ve eserin odak noktasıdır. Marx’ın niyeti, kapitalist ekonomi politiğin yasalarının “özel mülkiyetin doğasından nasıl kaynaklandığını” açıklamak için insan emeğinin kapitalizm altında aldığı özgül biçimi belirlemektir.[48] Bunu yapmasının nedeni, burjuva iktisatçı akademisyenlerin, özel mülkiyeti ve onun yasalarını doğal olgular olarak kabul ettikleri için açıklayamamalarıdır. [49]

Marx, Paris El Yazmaları‘nın yabancılaşmış emek bölümünde insan emeğinin hayvani üretime kıyasla nasıl yabancılaştığını ve insanın türsel-varlığı ile diğer hayvan türlerinin türsel özellikleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durur. Sonuç olarak bu kısım, Benton’ın Marx’ın insan-hayvan düalizmine ilişkin varsayımlarını kanıtlamak için yararlandığı türsel-varlık, yabancılaşma ve kapitalizm eleştirisine ilişkin tartışmalı açıklamalarının çoğunu içerir.

Bilindiği gibi Marx, kapitalist toplumsal ilişkiler altındaki emekçilerin, çalışmalarının ürünlerinden, üretimden, kendi türsel-varlıklarından, doğadan, toplumdan ve diğer insanlardan nasıl yabancılaştığının ana hatlarını çizer.[50] Doğrudan hayvanlara atıfta bulunmadan, emekçilerin ürünlerine yabancılaşmasını analiz eder ve kapitalizm koşullarında emek ürünlerinin üreticilere değil, başkasına ait olduğunu anlatır. Bununla birlikte, insanların üretim süreci olarak emeğe yabancılaşmasını açıklamak için hayvan üretimine bir benzetme yapar. Özel mülkiyet koşulları altındaki emeğin “zorla çalıştırma” olduğuna işaret eder ve bu durumda hem emek sürecinin hem de emeğin gerçek sahibi olan emekçinin kendisinin de başkasına ait olduğunu söyler. [51]

Bu nedenle üretim sürecinde emekçi, kendini yalnızca hayvanlarla ortak olan -yeme, içme, üreme veya en fazla barınma ve giyinme vb. faaliyetlerde- özgür ve etkin hisseder. İnsana özgü faaliyetlerde ise artık kendini bir hayvandan farklı bir şey olarak hissetmez. Marx’a göre hayvani faaliyetler insanlaşırken insana özgü olanlar da hayvanlaşır. Marx hemen şunu kabul eder: “yemek, içmek, üremek vs. faaliyetler de insani işlevlerdir, fakat bunları tek ve nihai amaçlar şeklinde soyut olarak ele aldığımızda, diğer tüm insani faaliyetlerin dışında, sadece hayvani işlevler oldukları ortaya çıkar.”[52]

Marx’ın burada açıkladığı şey, kapitalist üretimde insan emekçilerinin -yani diğer bir deyişle işçilerin- kendi emeklerini veya üretim sürecini belirlemedikleridir. Bunun yerine sadece hayvanlarla paylaştıkları (yeme, içme ve benzeri) ve doğrudan kapitalist meta üretim sürecine dahil olmayan ürün ve üretim süreçlerini kontrol edebilirler. Emekçilerin dahil edildiği bu yaşam alanı, özellikle insani sosyoekonomik ilişkilerden dışlanarak tüketim alanına ve dolayısıyla da görece ekonomik refaha sahip toplum alanına yasaklanır.[53] Sonuç olarak, Marx insanları ne genel anlamda hayvanlaştırır ne de hayvanları da aşağılar. Hatta onun amacı hayvanları ve insanları değerlendirmek değildir. Benton’un ima ettiği gibi eğer insan emekçisinin hayvanlara benzetilerek hayvanların indirgenmesinden veya insan emeği sürecinin hayvana benzer bir hale gelmesinden bahsediliyorsa, bu durum Marx’ın varsayımlarının değil, kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucudur. Aksine Marx, insanların kapasitelerine ve fırsatlarına göre üretemedikleri için farklı insan üretim süreçlerinin sürekliliği içindeki ayrımın ana hatlarını çiziyor.

Üçüncü olarak, Marx kitabında ele alınan bir diğer yabancılaşma türünü, yani insanın kendi türüne ve doğaya yabancılaşmasını da analiz ederek tartışmayı genişletir. Marx, ilk olarak insanın “türsel bir varlık” olduğunu söyler.[54] İnsanların özel türsel-varlığı, insanlar ve hayvanlar arasındaki bir ortaklığa dayanır. Her ikisi de türsel bir yaşama sahiptir: “Türün yaşamı hem insanda hem de hayvanda, fiziksel olarak insanın -hayvan gibi- inorganik doğa üzerinde yaşaması gerçeğine dayanır.”  İnsanlar, doğanın ürünleri sayesinde yaşarlar; bu ürünler yiyecek, ısı, giysi, barınak gibi biçimlerde ortaya çıkar. Bu nedenle Marx şöyle der:

Doğa, -kendisi insan bedenine ait olmadığı sürece- insanın inorganik bedenidir. İnsan doğada yaşar ve bu durum, doğanın onun bedeni olduğu ve ölmemek için sürekli bir değişim içinde olması gerektiği anlamına gelir. İnsanın fiziksel ve ruhsal yaşamının doğayla bağlantılı olması, basitçe doğanın kendisiyle bağlantılı olduğu anlamına gelir, çünkü insan, doğanın bir parçasıdır. [55]

Her türün karakteristik özelliği yani bir yanıyla canlı olmanın karakteristik şartı, yaşam etkinliği içinde olmaktır ve bu yaşam koşullarının değişkenlik göstermesinden dolayı türler arasında farklılıklar mevcuttur diyebiliriz. Bu farklar da türlerin emek süreçleri aracığıyla ortaya çıkar.[56] Başka bir deyişle Marx, doğada var olan çeşitli yaşam etkinliklerinin türler arasında farklılıklara yol açtığını ve bu farklılıkları beraberinde getirdiğini ifade eder. Doğadaki hayvanlar ile insanlar arasındaki fark, her ikisinin de doğanın bir parçası olup diğer doğa unsurlarıyla metabolik bir süreç içine girmesi zorunluluğunda olmalarına rağmen insanların uyguladıkları toplumsal emek yoluyla kendilerine özgü bir tür karakteri geliştirmiş olmalarıdır.

Marx, özgür ve bilinçli eylemde bulunmayı insana özgü türsel bir özellik olarak görürken, hayvanların yaşamsal faaliyetleriyle  -yani doğayla- bir bütün halinde olduklarını söyler. Hayvan, kendini doğadan ayırmaz, doğa onun yaşamsal faaliyetidir. Hayvan bir üretim sürecinde bulunur fakat bunu sadece kendisi ve yavruları için ihtiyaç duyduğu için yapar. Hayvanın üretimi tek taraflıdır, fakat insanınki ise evrensel bir zemin üzerine oturur. İnsan, tüm doğayı kendi inorganik bedeni haline getirir.[57]

Bir hayvan yalnızca kendisini üretir, oysa insan doğanın tamamını yeniden üretir.… Bir hayvan, yalnızca ait olduğu türün ölçütü ve ihtiyacı doğrultusunda nesnelere biçim verirken, insan her türün ölçütüne uygun şekilde nasıl üreteceğini bilir ve o nesneye içkin olan ölçütü her yerde nasıl uygulayacağını bilir.[58]

Marx, hayvan ve insan emek süreçleri arasında yaptığı ayrımı özetlemek için şöyle der: “Bilinçli yaşam faaliyeti, insanı hayvani yaşam faaliyetinden hemen ayırır.”[59]

Marx’ın, türlerin üretim süreçleri veya tür- doğa ilişkileri bakımından insanlar ile hayvanlar arasındaki farkı abarttığı oldukça barizdir. 1844’ten beri süregelen biyolojik ve özellikle etolojik bilimsel bilgiler ışığında, hayvanların bilinçsizce çalıştıkları veya yalnızca acil ihtiyaç duydukları şeyleri ürettikleri iddiası artık kabul edilemez.[60]  Ayrıca, günümüz koşullarında dahi, insanlar nesneye içkin standardı her yerde uygulamamakta veya doğanın tamamını yeniden üretememektedir. Buna rağmen, kapitalist sınıf doğa üzerinde tam kontrol sağlama ve doğayı kâr peşinde tutkuyla yapılan bir av gibi sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirme çabası içindedir ve bazı postmodernistler, doğayı toplumun gerçek düşmanı ilan ettiklerinde kapitalist sınıfla benzer arzuları paylaşır.

Önemli olan, bu eleştirilerin Benton’un Marx’ın insan-hayvan düalizmi iddiasını ispatlamak için ileri sürdüğü eleştirileri haklı göstermediğidir. Marx’ın amacı, epistemolojik olarak hayvanların kapasitelerini veya yaşam faaliyetlerini küçümsemek olmadığı gibi, insanları ve hayvanları tanımlamak için insanların yeteneklerini ve yaşam faaliyetlerini abartmak da değildir. Onun amaçladığı şeyler çok farklıdır.

Marx ilk olarak, kapitalizm altında yabancılaşmış emeğin insan yapımı olduğuna işaret etmek ister. İnsan emeğinin bu şekilde örgütlenmek zorunda olmadığını vurgulamak için bunun belirli insani toplumsal ilişkiler altında inşa edildiğini açıklar. Marx, daha çok kapitalizm altındaki üretim alanına odaklandığı için insanın toplumsal emeğinin anlamını henüz tam olarak kavrayamadığını, fakat hayvanların -ve genel olarak doğanın- kapitalist toplumsal ilişkilerin inşasında ve yeniden üretiminde yer almadıklarını, dolayısıyla da insanların birlikte yaşama biçimlerini ve etkinliklerini adapte etme olanaklarının bulunmadığını öngörür.[61]

İkinci olarak, yabancılaşmış emeğin rastlantısal ama geçici bir insan emeği biçimi olduğunu kabul edince, emeğin belli bir tarihsel ve toplumsal konstelasyonda -yani kapitalizmde- nasıl yabancılaştığını tam olarak göstermek hâlâ gerekir. Bu sebeple Marx, insanların türsel-varlıklarından nasıl yabancılaştıklarını göstermek zorundadır; çünkü tam da bu durum, onları diğer hayvan türlerinin tür özelliklerinden ve dolayısıyla tür yaşamından ayıran şeydir. Kapitalizm altında, insanların türsel-varlığı, salt bireysel varoluş için bir araca indirgenir.  Kapitalizm koşulları, insanları toplu olarak sahip oldukları çok yönlü pratik, toplumsal, ruhsal-entelektüel, ahlaki, sanatsal ve benzeri kabiliyetlerinden alıkoymaktadır. Hatta bu durumda çoğunluk, ihtiyaçlarını bastırmakta ve yeteneklerini ihmal etmektedir. Daha da kötüsü, çoğunluk bu ihtiyaçları bastırmaya, yeteneklerini göz ardı etmeye ve diğer insanlarla, hayvanlarla ve doğayla akılcı ilişkileri reddetmeye zorlanır. Dolayısıyla insanlar bedenlerine, doğaya ve manevi yönlerine de yabancılaşırlar.[62]

Üçüncü olarak Marx, mevcut doğanın tarihselliği içinde insanların diğer hayvanlara kıyasla sahip olduğu tarihsel ve toplumsal potansiyelinin ana hatlarını çizer. Bu durum, özgürleşmiş komünist bir toplum açısından önemlidir. İnsanlar, politik-iktisadi ilişkilerin -yani kapitalist emek ilişkilerinin- kısıtlayıcı mekanizmasından kurtulmalarını sağlayacak ölçü ve nitelikte toplumsal pratikler değiştirebilme kapasitesine sahiptir. Bu, Benton’un iddia ettiği gibi hayvanların gelişim potansiyellerini yok saymak anlamına gelmez.[63] Örneğin Marx, Paris Elyazmaları’n eserinde, Darwin en önemli eserlerini, Türlerin Kökenini, yayınlamadan on yıldan fazla bir süre önce, hayvanları da kapsayan doğanın bağımsız tarihini “kendiliğinden meydana gelen” bir olgu olarak kabul eder. Bu görüşü “yaratılış teorisinin pratikteki tek çürütülüşü” olarak görür.[64]

Dolayısıyla, Marx’ın ortaya koyduğu şey, tüm hayvan hakları ve özgürleşme savunucularının en başından içgüdüsel veya bilinçli biçimde bildiği bir gerçeği yansıtır: Hayvanların, kapitalist anlamda yabancılaşmış emek üretecek ilişkiler kurma niyeti veya pratiği yoktur. Onların, doğayı toplumla uzlaştıracak kapasiteleri olmadığı gibi yeryüzünü ve mevcut küresel ekosistemi yok edebilecek durumda da değillerdir. Bugüne dek bu ayrıcalık sadece kapitalist sınıfa ait olmuştur.[65] Dolayısıyla kapitalist yabancılaşmış emek veya özel mülkiyet, insan dışındaki başka hiçbir türün kurduğu ilişkilerle değil, sadece insanın toplumsal emeğiyle açıklanabilir. Başka bir deyişle Marx, insan emeğine ve toplumsal ilişkilere -diğer türlerin emeğinden farklı olarak- odaklanmak durumundadır, zira kapitalist yabancılaşmış emeğin sorununu ele almanın tek yolu budur.

Marx, “insan doğrudan doğal bir varlıktır” diyerek, onun hayvanlar ve bitkiler gibi acı çeken, belirli koşullara tabi ve sınırlı bir varlık olmasının yanı sıra “etkin bir doğal varlık” olduğunu vurgular.[66] Bununla birlikte insan, yalnızca doğal bir varlık değildir; aynı zamanda “tür-varlığı”dır.[67] “İnsan emeği aracılığıyla,” kendisini, toplumsal ilişkilerini ve doğayla olan etkileşimini inşa eder; böylece insanlık tarihi, doğa tarihinin bir parçası olarak gelişir.[68] Bu yaklaşım, insanların belirli tür-toplumsal emek biçimleriyle, kendilerini hem genel olarak doğadan hem de özellikle hayvan türlerinden ve onların emek/üretim biçimlerinden ayırdığını gösterir. Paris El Yazmaları’ndaki türsel-varlık kavramının politik, ekonomik ve tarihsel-materyalist özü tam olarak bu noktada ortaya çıkar.

Kısaca belirtmek gerekirse, Marx’ın insanlar ile hayvanlar arasında yaptığı ayrım, sosyo-doğal yani türe özgü toplumsal emek biçimlerinin farklı tarihsel gelişim yollarına dayanır. Hayvanların tarihsel yaşam etkinliğini de gözeten bu bakış, Benton’un öne sürdüğü ontolojik idealist ayrımın tersine, meşru ve tutarlı bir yaklaşım sunar.[69] Bu yüzden Lawrence Wilde’ın görüşüne katılıyorum. Ona göre, belli bir dönemde hayvanlarla insanlar arasındaki farkı tanımak ve onların farklı üretim biçimleri olduğunu kabul etmek, tek taraflı bir değer yargısına yol açmaz. Aynı zamanda bu durum, teorik veya politik bir sorun olarak da görülmemelidir.[70]

Marx’ın erken dönem kapitalizm eleştirisi, -ki bu eleştiri yabancılaşmış emek analizine dayanır- insanla hayvan arasında katı bir düalizme yaslanmaz. Bunun yerine, hayvan benzetmesini kullanarak, kapitalist yabancılaşmanın insan eliyle biçimlendirildiğini gösterir. Emek sürecinin ve türsel-varlığın, kapitalist toplumsal ilişkiler çerçevesinde tarihsel olarak nasıl özgül bir yabancılaşma yaşadığını ortaya koyar. Ayrıca insanların, başka insanlarla ve doğayla- diğer hayvanlar da dahil- yeniden uyum sağlama becerilerinin, kapitalist emek yabancılaşması tarafından sınırlandığını gösterir. Bunu yaparken, hayvanların da kendilerine özgü tarihsel yaşam etkinlikleri olduğunu kabul eder. Yine de zaman içinde bu etkinlikler, insanların yaşam etkinliklerinden farklı biçimler almıştır.

Hümanizm ve Natüralizmin Eşitlenmesi Olarak Tarih ve Komünizm

Paris El Yazmaları’nda Marx, kapitalizmi ve onun merkezinde yer alan yabancılaşmış emeği aşmak, aynı zamanda kendimizi bir türsel-varlık olarak tam anlamıyla gerçekleştirmek için yapılması gerekenleri ana hatlarıyla belirtir. İtalyan hayvan özgürleşmesi filozofu Marco Maurizi’nin haklı olarak ileri sürdüğü gibi, Benton Marx’ı tek yönlü bir şekilde yorumlar ve Marx’ın tarih anlayışını doğa üzerindeki insan egemenliğinin gitgide güçlenmesi olarak görür. Bu bakış açısına göre komünizm, doğayı tümüyle insanın denetimi altına aldığı, insanlık tarihinin doruk noktası olarak sunulur.[71] Benton, Marx’ı böyle yorumlarken doğanın bütünüyle insan tarafından kuşatılması sağlandığında, kapitalist yabancılaşmış emek yüzünden tersine dönmüş olan insan-hayvan ayrımının da eski ikili haline döneceğini varsayar.

Marx, insanların emekleri aracılığıyla kendilerini yarattığını açıkça ifade eder ve bu fikri Hegel’den esinlenerek, onun idealist boyutunu değiştirmek suretiyle kullanır.[72] Emek, doğayla bir etkileşim içerdiği için insan ile doğa arasındaki ilişki, insanın kendi kendini yaratma sürecinin ve tarih-üstü bir varoluş koşulunun parçasını oluşturur.[73] Genç Marx’a göre insanların doğaya bağımlılığı yadsınamaz. İnsan üretimi, “doğa olmaksızın, duyumsal dış dünya olmaksızın hiçbir şey yaratamaz. Emek tam da bu maddi temel üzerinde gerçekleşir, orada etkindir; bu temel aracılığıyla ve ondan faydalanarak üretim yapar.”[74]

İnsan-doğa metabolizmasının zaman içindeki gelişimini iki farklı açıdan ele almak gerekir. Marx’a göre, insanlık tarihi, doğayla kurulan ilişki ve yabancılaşmış emekten kurtuluş, yani Benton’un “doğanın insanileştirilmesi” olarak adlandırdığı süreci ifade eder[75]. İnsanların hayatta kalabilmesi için doğayı sahiplenmesi, üretici güçleri geliştirmesi ve iradelerini doğaya uygulaması gerekir. Nitekim insanlar, doğanın da yardımıyla, yeni toplumsal, bireysel ve teknolojik üretici güçler inşa etmiş durumdadır ve gelecekte bunları geliştirmeye devam edeceklerdir. Bu güçler sayesinde hem gerekli gıda maddelerini üretmek için harcanan süre azalır hem de ekolojik açıdan sürdürülebilir ve hayvanları kullanmayan üretim yötemleri geliştirilmiş olur (75)[76].

Marx’ın ifadeleri burada son bulmaz. Paris El Yazmaları’nda tasvir edilen insanlık tarihi, doğa üzerindeki mutlak insan egemenliğine veya üretici güçlerin sırf kendileri adına gelişimine indirgenemez. Benton’un ileri sürdüğünün aksine, doğanın tümüyle “kuşatılması” komünizme giden tek yol olarak sunulmaz. Marx, komünist insan toplumunu, doğayı, insani ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme adına koşulsuz biçimde sahiplenecek bir düzen olarak tanımlamaz. Bunun aksine, kapitalizmden komünizme geçişte mümkün olan çifte dönüşümü sıkça vurgular. Bir yanda, yabancılaşmış emek ve özel mülkiyetin yerini, üreticilerin özgürce bir araya geldiği emek ve kolektif yönetim alır. Diğer yanda, bu toplumsal dönüşüm, hayvanlarla kurulan ilişki dahil olmak üzere insan-doğa ilişkisinde köklü bir değişimi içererek hayvanlara ve ekosisteme saygılı bir üretim biçiminin yolunu açar. Komünizm yolunda gerçekleştirilmesi gereken, yalnızca “doğanın insanileştirilmesi” değil aynı zamanda “insanın doğallaştırılması”dır.

Komünizm, özel mülkiyetin -insanın kendine yabancılaşmasıyla- olumlu bir biçimde aşılması ve dolayısıyla insan özünün, insan tarafından ve insan için gerçek anlamda sahiplenilmesi olarak tanımlanır. Başka bir deyişle, insanın toplumsal -yani insana özgü- bir varlık olarak, geçmişteki tüm gelişim zenginliğini bilinçli bir şekilde kucaklayarak kendine geri dönmesidir. Gelişmiş natüralizm olarak düşünüldüğünde hümanizmle, gelişmiş hümanizm olarak düşünüldüğünde ise natüralizmle özdeş olan bu komünizm, insan ile doğa ve insan ile insan arasındaki çatışmanın gerçek çözümüdür.[77]

Komünizmin inşası, bu açıdan bakıldığında hem insan toplumunun hem de doğanın kendi potansiyellerine kavuştuğu diyalektik bir süreçtir. Emeğin öncülüğünde gerçekleşen “toplumun özel mülkiyetten kurtuluşu,” Marx’ın toprak ve arazi mülkiyetiyle ilgili örneklerinde gösterdiği gibi, doğa üzerindeki özel mülkiyetin de ortadan kaldırılmasını içerir.[78] Ayrıca “artık akılcı temele dayanan” bir insan-doğa ilişkisinin kurulması ve “toprağın alınıp satılan bir nesne olmaktan çıkmasıyla birlikte insanın toprakla olan yakın bağının yeniden tesis edilmesi” de bu sürece dahildir. [79]

Buradaki yaklaşım, felsefi anlamda özgün bir “insan doğası”nın geri getirilmesi veya “ilkel bir doğaya dönüş” çağrısı değildir. İnsanların doğallaşması, tarihte ilk kez birbirleriyle ve doğayla ilişkilerini akılcı ve kolektif biçimde düzenleyebilmeleri demektir. Böylelikle herkesin toplumsal ve doğal bir varlık olarak kabul edildiği, çatışan sınıflara bölünmemiş ilişkiler kurmak mümkün olur. Bu sayede insanlar, bireysel ve toplumsal potansiyellerini tam anlamıyla geliştirebilir ve doğaya, hayvanlara uyumlu biçimde davranabilirler. Toplumsal üretim biçimi artık, kendi kendine engel yaratan bir mekanizma olmaktan çıkar. Aksine, çok yönlü bireysel, toplumsal ve doğal gelişmeyi teşvik eder ve insanın türsel-varlığı ilk kez tam anlamıyla gerçekleşir. Kapitalist toplumsal ilişkilerin ve insan-doğa ilişkilerinin çözülmesi, doğa ve hayvanlar gibi insan olmayan ötekilerin de gerçek toplumsal ortaklıklar temelinde tanınması ve bütünleştirilmesine kapı aralar. Bu durum, doğadaki farklı nitelikleri soyutlayan inşa edilmiş toplumsal ilişkilerin artık aracılık etmeyecek olmasından kaynaklanır.[80] Dolayısıyla, Benton’un ima ettiği gibi komünizm, kapitalist yabancılaşmış emek yüzünden tersine döndüğü iddia edilen insan-hayvan ayrımını eski haline getirmek anlamına gelmez.[81] Genç Marx’ın belirttiği üzere, komünist “toplum, insanın doğayla eksiksiz birliğidir. Doğanın gerçek dirilişidir ve insanın tamamlanmış natüralizmi ve doğanın tamamlanmış hümanizmidir”.[82]

Diyalektik İnsan-Hayvan Ayrımı ve Marx’ın Erken Dönem Sınıf Yaklaşımı

Paris El Yazmaları’nda Marx’ın diyalektik insan-hayvan ayrımı, insan-hayvan ilişkisine dair yabancılaşmış emek, türsel-varlık, kapitalizm eleştirisi, tarih ve komünizm kavramlarına dayanır.

Batı felsefe geleneğinin temelini oluşturan insan-hayvan düalizminin aksine Marx El Yazmaları’nda tarihsel-materyalist, toplumsal-pratik bir insan-hayvan ilişkisinin zeminini örtük bir biçimde kurar. Bu yaklaşım, daha belirgin biçimde Alman İdeolojisi eserinde ortaya konur ve ardından Kapital’in birinci cildinde yeniden karşımıza çıkar.[83] Böyle bir kavrayış sayesinde, yalnızca felsefi ikilikleri geride bırakmakla kalmaz, aynı zamanda insanlarla hayvanlar arasındaki süreklilik ve farklılık tartışmasını toplumsal-pratik, toplumsal-ilişkisel ve tarihsel-materyalist temellerde çözmek de mümkün hale gelir.

Geleneksel olarak bakıldığında, insan-hayvan ayrımına ilişkin “hümanist” ve “natüralist” olmak üzere iki ana tutum olduğu söylenebilir. Benton bu kavramları kullanır, ancak başka terimler de bulunmaktadır.[84] Her iki görüş de insanlarla hayvanlar arasındaki ortak noktalara ve farklılıklara öncelik verir. Hümanist duruşu savunanlar, biyolojik ve toplumsal benzerliklerle süreklilikleri kabul etmekle birlikte, insanlarla hayvanlar arasında belirleyici bir veya birkaç farkı öne çıkarır. Örneğin Jacques Derrida, “Aristoteles’ten Lacan’a kadar filozofların ve kuramcıların” hayvanları karşılık veremeyen varlıklar olarak değerlendirdiğini ileri sürer.[85] Natüralist konumu benimseyenler ise kabul ettikleri tüm farklılıklara rağmen, insanlarla hayvanlar arasındaki ortaklığın esas belirleyici yan olduğunu düşünür. Benton da bu görüşü destekler. Benton’a göre, Paris El Yazmaları’ndaki “iyi Marx,” hayvanlarla insanları birleştiren ortak zemini ortaya koyarak “natüralist ama indirgemeci olmayan bir insan doğası görüşü” sunar[86]. Bu durum, Benton’un “kötü hümanist Marx” dediği ve teorisini insan-hayvan düalizmi ile doğanın insanileştirilmesi üzerine kurduğu varsayılan Marx’tan farklıdır. Benton’a göre, “bizim özgül özelliklerimizi” belirleyip ayrıntılandırmanın, “başlangıçta diğer canlı varlıklarla paylaştığımız ‘doğal varlık’ özünü kabul etmemize” dayanması önemlidir. [87]

Hayvanlarla insanlar arasındaki keyfi farklılıkları idealist bir şekilde sabitlemeye karşı Benton’un önerdiği yaklaşımı söylemsel bir strateji olarak sempatiyle karşılamama rağmen, hayvanlarla insanlar arasındaki niteliksel farklılıkların kavramsallaştırılmasına izin vermemek indirgemeci bir tutumdur. Bu tür farklar olmasaydı, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ve doğayı etkileyen kapitalizmin yanlışları üzerine düşünemezdik. Bu yanlışların toplumsal-pratik ilişkilerimize kök saldığının farkına varıp komünist bir toplum için çaba göstermemiz de mümkün olmazdı. Yine de insanlar ile hayvanlar arasındaki farklılıklar mutlak nitelik taşımaz. İnsanlar ile diğer hayvanlar arasında kesin bir sınır çizgisi yoktur. Söz konusu insan-hayvan ayrımı, temelde felsefi veya epistemolojik bir kurgu olarak ortaya konmamıştır; aksine tarihsellik taşıyan toplumsal-doğal pratik yoluyla tarih boyunca evrilmiş, zaman ve mekâna göre değişkenlik göstermiştir.[88]

Bu bağlamda diyalektik, insanların diğer tüm türlerden farklılığının, ortak bir toplumsal-doğal bütünlük içinde gerçekleşen tarihsel-pratik bir ayrım olduğunu ifade eder. Darwin’in vurguladığı gibi, insanın her özelliğine ilişkin benzer biçimleri başka türlerde de bulmak mümkündür; bunlardan, belki de politik açıdan en önemlilerinden biri acı çekme yetisidir[89]. Bununla birlikte insanlar, doğal bir varlık olmalarına rağmen, toplumsal emeklerini türe özgü biçimde örgütleyerek diğer türlerin gelişim yollarından farklı, görece bağımsız bir insani gelişim patikası oluşturmuştur. Bu süreçte birey ve kolektif düzeyde yeni kapasiteler geliştirerek insani gelişimi daha yaygın ve yoğun hale getirmişlerdir. Diğer hayvan türlerini anlamak istiyorsak, onların görece toplumsal-doğal özgünlüğünü ve tarihsel gelişim yollarını dikkate alarak düşünmemiz gerekir. İnsanî ölçütler kullanıp, hayvanlarda insanî niteliklerin olmayışını bir eksiklik olarak değerlendirmek doğru değildir.

Erken dönem Marx, kapitalizm altında insan toplumunun, diğer hayvanlar ve doğayla olan ilişkisine dair özgün bir özelliğin farkına varır. Kapitalist koşullarda “emek ve emeğin ürünü, emeğin yapıldığı ve emeğin ürününün sağlandığı [kişiye] aittir” sonucuna ulaşır.[90] Bu kişi, emekçinin kendisi değildir. Marx, “emekçinin emekle olan ilişkisi, kapitalistin -veya emeğin efendisine ne denirse denilsin- emekle kurduğu ilişkiyi yaratır” diye vurgular.[91] Paris El Yazmaları’nda benzer bir düşünceyi ve “özel mülkiyetin niteliği, emek, sermaye ve bunlar arasındaki ilişkilerle ifadesini bulur” şeklinde dile getirir.[92]

Marx, sermaye ve emeğin, üretim araçlarına, emek sürecine ve emeğin ürünlerine göre farklı konumlara sahip olduğunu kavrar. Kapitalizm altında doğa ve hayvanlar, kapitalist sınıf tarafından “bedelsiz armağanlar” gibi kullanılabilen üretim araçları haline geldiğinden, kapitalistlerle emekçiler gerek kömür veya petrol gibi inorganik maddelere, gerekse domuz, inek veya tavuk gibi canlı ve acı çekebilen varlıklara karşı farklı tutumlar takınır. Bu durumda doğaya veya hayvanlara dair insani bir ilişki yoktur; onlar esasen özel mülkiyet olarak görülür. Aksine, kapitalist toplumsal ilişkiler altında hayvanlarla kurulan ilişkiyi belirleyen, kapitalist sınıftır. Bu tabloyu değiştirmek için hayvanlarla kurulan toplumsal ilişkinin alttan gelen bir sınıf mücadelesinin konusu haline gelmesi gerekir.[93]

Benton’un Hümanist, Marx’ın Natüralist Düalizmine Karşı

Daha önce de değinildiği gibi, Benton’un değerlendirmesi onu Paris El Yazmaları’nda iki ayrı Marx olduğu sonucuna götürür: Bunlardan biri, insan-hayvan düalizmini kullanarak doğaya egemen olmayı savunan hümanist Marx; diğeri ise insanlar ile hayvanlar arasındaki kademeli farklılığı vurgulayan ve doğayla insan toplumunun uzlaşmasından yana olan natüralist Marx’tır. Benton’a göre bu ayrım, Marx’ın metninin “içsel çelişkiler” ile “belirsizlikler” ve “gerilimler” barındırmasına yol açar.[94] Bu nedenle Benton, El Yazmaları’nı “istikrarsız ve belli ki geçiş dönemi söylemi” olarak tanımlar ve “hümanizm ile natüralizm söylemlerinin çözüme kavuşmamış bir gerilim halinde bir arada var olduklarını” ileri sürer.[95]

Burada, metinde yer alan kimi belirsizlikleri, yanıltıcı terimleri veya abartılı söylemleri göz ardı ettiğimiz söylenemez; El Yazmaları’nın Marx’ın kendini netleştirme sürecinin bir parçası olduğu düşünüldüğünde, bunların hiç bulunmaması şaşırtıcı olurdu.[96] Yine de özünde, Marx insan-hayvan ayrımına dair ne belirsiz ne gerilimli ne de çelişkili bir yaklaşım sergiler. Çalışmalarının daha en başından, hatta Darwin-öncesi dönemde bile insanı, hayvanları ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi tarihsel-materyalist, toplumsal-pratik ve diyalektik bir biçimde kavramsallaştırır. Bu nedenle insan-hayvan ayrımını, siyasi-ekonomik diğer meseleleri ele almaya başladığı tarzda değerlendirir ve insan-hayvan ilişkisine dair yeni bir anlayışın zeminini hazırlar. Konuyu ayrıntılı olarak geliştirmemiş olsa da özellikle erken dönem sınıf ayrımı analizini ve tüm eserlerini göz önünde bulundurduğumuzda, bu sorunu ele almak için en ileri yaklaşıma temel olacak yapı taşlarını ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.

İnsan-hayvan ayrımı, Paris El Yazmaları’nın ana konusu değildir. Marx bu ayrımı, insan eylemiyle tarihsel olarak belirlenmiş ilişkilerde inşa edilen kapitalist yabancılaşmış emeğin biçimini açığa çıkarmak için kullanır. Bu nedenle, söz konusu yabancılaşmış emeği ancak insanlar -daha somut ifadeyle işçi sınıfı- kapitalist toplumsal ilişkileri yıkıp yeni komünist ilişkileri kurarak aşabilir. Tam da bu yüzden Marx, insanlar ve hayvanlar arasındaki farklılıklara vurgu yapar.

Benton’un Paris El Yazmaları’nda iki ayrı Marx olduğu yönündeki iddiası, Marx’ın kendi düşüncesi ve metinlerinden değil, Benton’un erken dönem Marx defterlerine getirdiği salt antropolojik-felsefi yorumdan kaynaklanır. Benton, “insan doğası”na dair sabit bir “ontolojik temel” arayışında sıkışıp kalmıştır.[97] Oysa Marx, tüm insanları, hayvanları ve doğayı uzlaşmış, çok yönlü ve tam gelişmiş bir düzene ulaşmaktan alıkoyan, tarihsel olarak koşullu ama geçici olarak istikrarlı sosyo-ekonomik ilişkilerin analizine odaklanır.

Benton, El Yazmaları’nı okurken, Marx’ın insanlar ve doğa -hayvanlar dâhil- arasındaki farklılıklar ve ortaklıklara dair sözlerini birbirinden kopararak farklılıkları abartır, ortaklıkları ise küçümser. Örneğin, insanlarla diğer hayvanlar arasındaki tür karakteri farkına odaklanırken, Marx’ın sosyal yaşam etkinliği, yani toplumsal emek yoluyla belirlenen türsel karakterin yalnızca insanlara özgü olmadığını kabul ettiğini gözden kaçırır. Ayrıca Benton, Marx’ın hayvan türleri arasında da farklı yaşam standartları olduğundan söz ettiğini atlar; onu, hayvan türlerine değişmez bir yaşam etkinliği ölçütü atfettiği yönünde “kanıt” arayışına sokar.[98] Bunun yanı sıra Benton, farklılıklar ve ortaklıklar arasındaki ilişkiyi çelişkiliymiş gibi yorumlar; onları, tarihsel materyalist ve diyalektik bir bütünün iki kutbu olarak görmek yerine karşıtlık şeklinde okur. Bu durum özellikle, Benton’un komünist gelişme ve tarih içerisindeki insan-doğa ilişkisini “doğanın insanileştirilmesi” şeklinde yorumlayıp, insanların doğallaştırılmasını göz ardı ettiği noktalarda belirginleşir. Böylece Benton, kendi içinde “hümanizm” ve “natüralizm” arasında yanıltıcı bir ikilik kurmuş olur.

Son 20-25 yıl içinde insan-hayvan veya eleştirel hayvan çalışmalarında, Benton’un hümanist Marx’a karşı bir denge unsuru olarak sunduğu natüralist Marx yorumu, Marksist hayvan merkezlilik veya hayvan merkezli Marksizm hakkındaki tartışmalar içinde neredeyse gözden kaybolmuştur.[99] Benton’ın, Paris El Yazmaları’nı genç Marx’ın insan-hayvan düalizmine dayanan bir hümanist felsefenin ürünü olarak tanımlayan yorumu ise baskın hale gelmiş ve on dokuzuncu yüzyılın eleştirel sosyal teori tarihinde en etkili metinlerden biri kabul edilen bu eserin en “meşru” kritiği olarak benimsenmiştir. Benton, 1980’lerin sonundan bu yana bu yorumunda ısrar ederek, El Yazmaları’ndaki Marx’ı büyük ölçüde hümanist, antroposentrik ve “türcü narsist” olarak nitelemektedir.

Gerek son krizin ardından Marksizmin yeniden canlanması, gerek liberal ve postmodern hayvan merkezli teorilerin zayıf noktaları, gerekse Marx’ın kapitalizm altında acı çeken diğer türlere yönelik muameleyi kavramsallaştırmak için bize bıraktığı güçlü kuramsal araçlar, bu konuda yeni bir değerlendirmeyi teşvik edememiştir. Marksizm ve hayvanlar üzerine -ya da tersi istikamette- yapılan tartışmalar, Benton’ın yanlış okumalarıyla daraltılmış ve onun egemenliğine girmiş, böylece hayvan sömürüsü ve özgürleşmesine yönelik eleştirel bir sosyal teori oluşturma yolunda Marx’ın mirasını daha derinlemesine inceleme imkânını engellenmiştir. Bu nedenle, insanlığın, hayvanların ve doğanın mevcut sefaletini çözümleyebilecek ve herkes için sömürünün olmadığı, adil bir toplumu hedefleyen bir sosyal teori geliştirmek istiyorsak, bu kuramsal engellerden kurtulmalıyız. Marx’ın erken dönem yazılarından birinde, Thomas Müntzer’i alıntılayarak dediği gibi: “Yaratılan her canlı özgür olmalıdır”.[100]


SONNOTLAR

[1] Yazar, orjinal metninde “animalist” ifadesini kullanmıştır, bu kavram metinde “hayvan merkezli” şeklinde çevrili. Bu çevirinin uzun vadede literatürde daha uygun biçimde tercüme edileceğini düşünüyorum [ç.n]

[2] Bu makale Monthly Review Dergisi’nin Aralık 2018 tarihli 70. sayısında yayımlanmıştır. Orijinal makale bağlantısı:   https://monthlyreview.org/2018/12/01/on-the-origins-of-animalist-marxism/ ( Erişim tarihi: 27 Aralık 2024).

[3] Christian Stache doktorasını Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde sosyal ve ekonomik tarih alanında tamamlamıştır. Kapitalismus und Naturzerstörung ve Zur kritischen Theorie des gesellschaftlichen Naturverhältnisses (Budrich UniPress, 2017) kitaplarının yazarıdır. Çalışma alanları Marksizm, ekoloji ve eleştirel insan-hayvan çalışmalarıdır. Christin Bernhold, Brett Clark, John Bellamy Foster, May Gygli, Michael Sommer ve Ruben Zweig’a bu makalenin önceki versiyonları hakkındaki yorumları için teşekkür eder.

[4] John Bellamy Foster ve Paul Burkett, Marx and the Earth: An Anti-Critique (Leiden/Boston: Brill, 2016), VII, 3. Kanaatimce, birinci aşama ekososyalistleri birleştiren başka ortak noktalar da var: İşçi sınıfının devrimci özne olarak önemini azaltırken değişimin öncü güçleri olarak toplumsal hareketlerin rolüne yaptıkları vurgu ile kapitalist sınıfın egemenliğinden devrimci bir kopuşun sınırlarını çizerken yeni reformist stratejilere yaptıkları vurgu.

[5] Bkz. Ted Benton, Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Justice (London/New York: Verso, 1993) kitabının giriş bölümü, s. 1–22; “Marxism and the Moral Status of Animals,” Society and Animals 11, no. 1 (2003): 73–79; “Animal Rights and Social Relations,” Strangers to Nature: Animal Lives and Human Ethics kitabında, der. Gregory R. Smulewicz-Zucker (Plymouth: Lexington, 2012), s. 141–56; “Tierrechte: Ein ökosozialistischer Ansatz,” Tierethik kitabında, der. Friederike Schmitz (Frankfurt am Main: Suhrkamp, 2014), s. 478–511; ve Ted Benton ile Simon Redfearn, “The Politics of Animal Rights—Where is the Left?,” New Left Review 215 (1996): 43–58.

[6] Ted Benton vd., “Sempozyum: Animal Wrongs and Rights,” Capitalism Nature Socialism 3, no. 2 (1992): 79-127.

[7] Yazar, orijinal metinde “loosely Marxian” ifadesini kullanmıştır [ç. n.].

[8] Benton, Natural Relations kitabının giriş bölümü, s. 5.

[9] Bkz. Ted Benton, Natural Relations, s. 99–223; Ted Benton, “Rights and Justice on a Shared Planet: More Rights or New Relations?,” Theoretical Criminology 2, no. 2 (1998): s. 162–70; Benton, “Marxism and the Moral Status of Animals,” s. 76–77; Benton, “Animal Rights and Social Relations,” s. 147–51; Benton, “Tierrechte: Ein ökosozialistischer Ansatz,” s. 497. Benton’un hayvan haklarına ilişkin felsefi ve ihtiyaç temelli bir yaklaşımı benimsemesine katılmasam da, hayvanlara dair burjuva ve liberal hak olgularına getirdiği eleştiriler onun temel mirasıdır ve hayvan sömürüsü ve kurtuluşu üzerine eleştirel bir toplumsal teori çerçevesinde ele alınmalıdır. Benton’un haklar felsefesi ve liberal haklara yönelik eleştirisine ilişkin kendi değerlendirmesi için bkz. Ted Benton, “Conclusion: Philosophy, Materialism, and Nature—Comments and Reflections,” Nature, Social Relations and Human Needs: Essays in Honour of Ted Benton, der. Sandra Moog ve Rob Stones (New York: Palgrave Macmillan, 2009), s. 208–43.

[10] Benton, Natural Relations. Benton’un 1974 ile 2008 yılları arasında, ekososyalist ve hayvan yanlısı yazılarından çok daha fazla konuyu kapsayan etkileyici ve kapsamlı çalışmaları hakkında bilgi sahibi olmak için bkz. Sandra Moog ve Rob Stones (der.), Nature, Social Relations and Human Needs: Essays in Honour of Ted Benton (New York: Palgrave Macmillan, 2009), s. 244–51. Benton’un çalışmalarına ve düşünce sistemine dair öğretici bir giriş için bkz. Sandra Moog ve Rob Stones, “Introduction: Intricate Webs—Nature, Social Relations, and Human Needs in the Writings of Ted Benton,” Nature, Social Relations and Human Needs: Essays in Honour of Ted Benton kitabında, der. Sandra Moog ve Rob Stones (New York: Palgrave Macmillan, 2009), s. 1–46.

[11] Ted Benton, “Marx on Humans and Animals: Humanism or Naturalism,” Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Justice kitabında (London/New York: Verso, 1993), s. 23–57. Bu makale, farklı versiyonlarıyla birkaç kez yeniden basılmıştır. İlk yayımlandığı 1988 yılından sonra en az iki kez yeniden basılmıştır: İlk olarak Sean Sayers ve Peter Osborne (der.), Socialism, Feminism and Philosophy: A Radical Philosophy Reader (London/New York: Routledge, 1990) kitabında, daha sonra ise John Sanbonmatsu (der.), Critical Theory and Animal Liberation (Plymouth: Rowman & Littlefield Publishers, 2011) kitabında yer almıştır. Revize edilmiş versiyonu ilk kez 1993 yılında Benton’un Natural Relations kitabının birinci bölümü olarak yayımlanmıştır. Bu versiyon en az bir kez daha Rhoda Wilkie ve David Inglis (der.), Animals and Society: Critical Concepts in the Social Sciences (London/New York: Routledge, 2002) kitabında yeniden yayımlanmıştır. Bu makalede, 1993 tarihli revize edilmiş ve yeniden yayımlanmış versiyona atıfta bulunuyorum. Bu versiyon, ana argümanlarını korumakla birlikte orijinal metinden biraz farklılık göstermektedir.

[12] Karl Marx ve Frederick Engels, Toplu Eserler, cilt 3 (New York: International Publishers, 1975), s. 229–348.

[13] Benton’un Marx’ın eserlerine yönelik ekososyalist yorumuna dair geçerli eleştiriler için şu çalışmalara bakılabilir: Paul Burkett, “A Critique of Neo-Malthusian Marxism: Society, Nature, and Population,” Historical Materialism 2, no. 1 (1998): 118–42; Paul Burkett, Marx and Nature: A Red and Green Perspective (New York: St. Martin’s, 1999), 38–47, 105–106, 147–258; John Bellamy Foster, “Paul Burkett’s Marx and Nature Fifteen Years After,” Monthly Review 66, no. 7 (2014); ve Foster ile Burkett’in birlikte kaleme aldığı Marx and the Earth.

[14] Şu çalışmalar incelenebilir: Renzo Llorente, “Reflections on the Prospects of a Non-Speciesist Marxism,” içinde Critical Theory and Animal Liberation, der. John Sanbonmatsu (Plymouth: Rowman & Littlefield, 2011), 121–135; Mary Murray, “The Underdog in History: Serfdom, Slavery and Species in the Creation and Development of Capitalism,” içinde Theorizing Animals: Re-thinking Humanimal Relations, der. Nik Taylor ve Tania Signal (Leiden/Boston: Brill, 2011), 99–100; Birgit Mütherich, Die Problematik der Mensch-Tier-Beziehung in der Soziologie: Weber, Marx und die Frankfurter Schule (Münster: Lit Verlag, 2004), 104–5; Corinne Painter, “Non-Human Animals Within Contemporary Capitalism: A Marxist Account of Non-Human Animal Liberation,” Capital & Class 40, no. 2 (2016): 328; Katherine Perlo, “Marxism and the Underdog,” Society & Animals 10, no. 3 (2002): 304–5; John Sanbonmatsu, Critical Theory and Animal Liberation kitabının giriş bölümü (Plymouth: Rowman & Littlefield, 2011), 17; David Sztybel, “Marxism and Animal Rights,” Ethics and Environment 2, no. 2 (1997); ve Bob Torres, Making A Killing: The Political Economy of Animal Rights (Oakland/Edinburgh/West Virginia: AK, 2007), 37, 77.

[15] Ryan Gunderson, “Marx’s Comments on Animal Welfare,” Rethinking Marxism 23, no. 4 (2011): 544; Marco Maurizi, “Critical Theory and Animal Liberation,” Apes From Utopia: Critical Theory and Animal Liberation blog, 2011, http://apesfromutopia.blogspot.com; Lawrence Wilde, “‘The creatures, too, must become free’: Marx and the Animal/Human Distinction,” Capital & Class 24, no. 3 (2000): 37–53.

[16] Bradley J. Macdonald, “Marx and the Human/Animal Dialectic,” içinde Political Theory and the Animal/Human Relationship, der. Judith Grant ve Vincent G. Jungkunz (New York: SUNY Press, 2016), 26–30. Gunderson, Marx’ın insan-hayvan dualizmini kullandığı suçlamasını reddederken, Macdonald ve Wilde bu suçlamayı kabul etmektedir (Gunderson, “Marx’s Comments on Animal Welfare,” 544). Macdonald, bu durumu hümanizm ve Aydınlanma mirası olarak değerlendirirken, Wilde bunu Marx’ta olduğu varsayılan “özcülüğün” bir parçası olarak görmektedir (Macdonald, “Marx and the Human/Animal Dialectic,” 26, 37; Wilde, “‘The creatures, too, must become free,’” 38–39). Üç yazar da Marx’ın insanlarla hayvanlar arasındaki ayrımının hayvanlara karşı bir tutum sergilemediği ve hayvan sömürüsünü desteklemediği konusunda hemfikirdir. Sztybel, Marx’ın hümanist bir insan-hayvan ayrımı kullandığına dair Benton’un görüşüne katılmakta ve buna ek olarak Marx’ın doğaya yönelik yaklaşımının araçsal olduğunu, fakat bu yorum içerisinde çelişkili ifadeler barındırdığını da kabul eder. Sztybel’in Marx’ın görüşlerine dair dönemleştirmesi Benton’unkiyle neredeyse aynıdır ve Elyazmaları’na yönelik felsefi yorumu da Benton’un yaklaşımına oldukça benzemektedir.

[17] Benton, “Conclusion: Philosophy, Materialism, and Nature-Comments and Reflections,” 26, 230.

[18] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 32.

[19] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 25.

[20] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 32.

[21] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 26.

[22] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 32.

[23] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 33.

[24] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 24.

[25] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 45.

[26] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 23.

[27] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 52.

[28] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 35, 43.

[29] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 35. Benton, 1988 ile 2009 yılları arasında genç Marx’a karşı bu temel argümantasyon çizgisini sürdürmüştür. Bakınız: Benton, “Conclusion: Philosophy, Materialism, and Nature-Comments and Reflections”, 229-43.

[30] Bknz: Stefan Kraft and Karl Reitter, “Vorwort,” in Der junge Marx. Philosophische Schriften (Wien: Promedia, 2007), 19.

[31]Bknz: Jürgen Rojahn, “Marxismus—Marx—Geschichtswissenschaft: Der Fall der sogennanten ‘Ökonomisch-philosophischen Manuskripte aus dem Jahre 1844’,” International Review of Social History 28, no. 1 (1983): 2–49; Marcello Musto, “Marx in Paris: Manuskripte und Exzerpthefte aus dem Jahr 1844,” Beiträge zur Marx-Engels-Forschung (2007), 178–94.

[32] El Yazmaları’nın doğuşu ve metin dair tartışmaların kısa bir özeti için bkz. Rojahn, “Marxismus-Marx-Geschichtswissenschaft,” 3-13.

[33] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 35.

[34] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 25.

[35] Benton, “Conclusion: Philosophy, Materialism, and Nature -Comments and Reflections,” 229.

[36] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 25.

[37] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 26.

[38] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 23, 26.

[39] Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, cilt 3 (New York: International Publishers, 1975), 231-32, 270, 418-43. Örneğin Marx, “emek gücü” anlamına gelmesine rağmen “emek” terimini kullanır. Soyut ve somut emek arasında ayrım yapmaz ve kapitalist mülkiyet ilişkileri ile yabancılaşmış emek arasındaki diyalektiği birbirinin önkoşulu ve sonucu olarak görmez, çünkü özel mülkiyeti yalnızca yabancılaşmış emeğin sonucu olarak görür.

[40] Bkz. Marx’ın A Contribution to the Critique of Political Economy’deki kendi iması, bölüm I, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, cilt 29 (New York: International Publishers, 1987), 283; Kraft ve Reitter, “Vorwort,” 8, 14-15. Benton’ın Paris El Yazmaları‘nı ve politik-ekonomik konularını daha önce Feuerbachçı ve Hegelci olarak yorumlaması, genç ve yaşlı Marx arasındaki karşıtlığa dair tekrarladığı ipuçları ve Althusser’in Marx’ın eserlerindeki teorik gelişime dair dönemselleştirmesini benimsemesi, Benton’ın Althusser’in Marx’ın epistemolojik kopuşuna dair paradigmasını paylaştığını göstermektedir (Ted Benton, The Rise and Fall of Structural Marxism: Althusser and His Influence [New York: Macmillan, 1984]; Benton, “Marx on Humans and Animals,” 24, 35). Bununla birlikte, Benton’ın Paris El Yazmaları‘nı “Marx’ın yazılarının en derini […]” olarak değerlendirmesi, Benton’ın Marx’ın erken dönem yazıları konusunda katı bir Althusserci olduğu yorumuna karşı çıkıyor gibi görünmektedir (Benton, “Conclusion: Philosophy, Materialism, and Nature-Comments and Reflections,” 230). Benton, makalesinin burada ele alınan iki versiyonunda da konuyla ilgili açık bir yorumda bulunmaz.

[41] Bkz: Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 279. Kohei Saito gibi akademisyenlerin Paris El Yazmaları hakkındaki yorumlarına katılıyorum; genç ve yaşlı Marx arasındaki tüm farklılıklara rağmen, bilimsel kavramların anlamları ve terimleri kısmen değiştiği için gelişim açısından bir devamlılık olarak görülse de, toplumsal emeğin analizine ilişkin çalışmalarında bir devamlılık vardır. Bkz: Kohei Saito, Karl Marx’ın Ekososyalizmi: Capitalism, Nature, and the Unfinished Critique of Political Economy (New York: Monthly Review Press, 2017), 27-61.

[42] Karl Marx and Frederick Engels, Collected Works, cilt 35–37, (New York: International Publishers, 1996–98).

[43] Marx’ın emek ve emek gücü arasındaki farka ilişkin henüz gelişmemiş anlayışına dair görüşler için 37. dipnota bakınız.

[44] Musto, “Marx in Paris,” 191–92.

[45] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 271.

[46] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 241.

[47] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 267.

[48] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 271, 280–285.

[49] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 270.

[50] Marx yabancılaşmış emekle ilgili bölümde sıklıkla “insan” terimini kullansa da -yabancılaşmış emek özel mülkiyeti ve yasalarını açıklayan- argümanının temel mantığı, insanı ve işçinin bu kadar sık eş anlamlı olarak kullanması ve yabancılaşmış emek analizinden çıkardığı sonuç Marx’ın insan emeğinden ziyade belirli bir emek biçimini yabancılaştırıcı bulduğunu düşündürür. Ayrıca Marx yabancılaşmış emeğin farklı biçimlerinden bahsettikten sonra bu ilişkinin yalnızca işçinin bakış açısından ele alındığını söyler (Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 279).

[51] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 274.

[52] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 275.

[53] Marx burada dolaylı olarak okuyucuya Hegel’in Hak Felsefesinin Eleştirisi‘nde zaten işaret ettiği özel (ekonomi) ve kamu (siyaset) ile ekonomi ve toplum arasındaki ayrımı hatırlatmaktadır (Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, cilt 3 [New York: International Publishers, 1975], 3-129).

[54] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 275

[55] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 275.

[56] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 276.

[57] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 275.

[58] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 277.

[59] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 276.

[60] Marx ve Engels’in araştırmaları ilerledikçe bu abartılar azalır ve yerlerini daha ince bir farklılaşmalar alır. Örneğin Engels, Doğanın Diyalektiği‘nde şöyle der: “Hayvanların planlı, önceden tasarlanmış şekilde hareket etme yeteneğine itiraz etmenin aklımıza gelmediğini söylemeye gerek yok” (Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, cilt 25 [New York: International Publishers, 1987], 460.)

[61] Aslında hayvanlar, kapitalist üretim veya dolaşımın toplumsal ilişkilerine dahi katılma kapasitesine sahip değillerdir. Bunun başlıca nedenlerinden biri, hayvanların burjuva özgürleşmesinin, kapitalist oluşumlar içindeki politik-iktisadi entegrasyonlarının ve buna bağlı politik tanınmalarının, toplumda en çok ezilen bazı insanlar için mümkün olmasından çok daha zor -hatta imkânsız- hale gelmesidir.

[62] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 277.

[63] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 28–40.

[64] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 305.

[65] Benton’ın öne sürdüğünün aksine, insanların sosyo-tarihsel potansiyelinin normatifliğinin, Marx’ın hayvan ve insan yaşam etkinliği arasındaki ayrımında bir rol oynamadığını vurgulamak için burada her iki olasılığı da (özgürleşme ve yıkım) dikkate alıyorum (Benton, “Marx on Humans and Animals,” 40). Dahası ne kurtuluş ne de yıkım Paris Elyazmaları‘nda veya benim okumamda türlerin özellikleri olarak tasarlanmamıştır. Bunlar daha ziyade, tarihsel olarak belirli toplumsal oluşum biçimleri içindeki belirli sınıfların özellikleridir.

[66] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 336.

[67] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 337.

[68] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 305–6, 337.

[69] Ayrıca bakınız Gunderson, “Marx’s Comments on Animal Welfare,” 544

[70] Bkz: Wilde, “‘The creatures, too, must become free,’” 42.

[71] Maurizi, “Critical Theory and Animal Liberation.”

[72] Bkz: Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 305.

[73] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 332–42.

[74] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 273.

[75] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 30.

[76] Hayvanların sömürülmesi veya doğanın tahrip edilmesi sorununun yeni teknolojilerle çözülmesini savunmuyorum. Her ikisi de her şeyden önce kapitalist toplumsal ilişkilerin sorunlarıdır ve dolayısıyla ancak bu toplumsal ilişkilerin değiştirilmesiyle ele alınabilir.

[77] Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 296. Benton, kapitalizmden sosyalizme ya da komünizme niteliksel, yani devrimci bir değişimi reddediyor gibi görünmektedir, zira gerekli “türsel tarihsel potansiyellerin” en hafif tabirle “oldukça spekülatif” olduğunu düşünmektedir. (Benton, “Marx on Humans and Animals,” 40)

[78] Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 268, 280.

[79] Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 268. Bu, Marx’ın kapitalizmde yabancılaşmış emek ve insan-doğa ilişkisi analiziyle tutarlıdır, çünkü insanlar yabancılaştırıcı toplumsal ilişkiler nedeniyle doğadan yabancılaşmıştır. Dolayısıyla, eğer toplumsal ilişkiler yeniden şekillenirse doğayla olan ilişki de yeniden kurulur.

[80] Kapitalist toplumsal ilişkilerin doğadan ve hayvanlardan nasıl soyutlandığına dair süreçler için bkz. Christian Stache, Kapitalismus und Naturzerstörung. Zur kritischen Theorie des gesellschaftlichen Naturverhältnisses (Opladen/Berlin/Toronto: Budrich UniPress, 2017), 409-534.

[81] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 25.

[82] Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 298.

[83] Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, cilt 5 (New York: International Publishers, 1976), 31; Marx ve Engels, Collected Works, cilt 35, 186-87. Marx’ın çalışmalarında insanlar ve hayvanlar arasındaki bu diyalektik ayrımın sürekliliğine göre, insanmerkezcilik ve türcülük suçlamaları Marx’ın bahsedilen diğer yazılarına atıfla da çoğaltılır. Saldırılar çoğunlukla Marx’ın tarihsel-materyalist yaklaşımı hakkında Benton’ın durumundan daha az bilgi sahibi olunarak ya da bu yaklaşım kabul edilerek başlatılmaktadır. Bkz. örneğin, Aiyana Rosen ve Sven Wirth, “Über die Rolle der Kategorie ‘Arbeit’ in den Grenzziehungspraxen des Mensch-Tier-Dualismus,” Tiere Bilder Ökonomien. Aktuelle Forschungsfragen der Human-Animal Studies, ed. Chimaira-Arbeitskreis für Human-Animal Studies (Bielefeld: transcript Verlag, 2013), 17-42.; Klaus Petrus, “Arbeit,” Lexikon der Mensch-Tier-Beziehungen içinde, ed. Arianna Ferrari ve Klaus Petrus (Bielefeld: transcript Verlag, 2015), 39.

[84] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 23.

[85] Jacques Derrida, “The Animal That Therefore I Am” (New York: Fordham University Press, 2008), 52.

[86] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 45.

[87] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 47.

[88] Böyle bir birlik içinde farklılık anlayışı, örneğin Marx’ın argümanını olumlu bir “özcülük” biçimi olarak değerlendiren Lawrence Wilde tarafından önerilenlerden temelde farklıdır (Wilde, “‘The creatures, too, must become free” 72-73).

[89] “The Descent of Man” (İnsanın Türeyişi) adlı eserinde Darwin şöyle yazar: “Büyük hayvanların zihinsel güçlerinin, insanın zihinsel güçlerinden derece olarak büyük olsa da tür olarak farklı olmadığını gördük… İnsan ile büyük hayvanlar arasındaki zihin farkı, ne kadar büyük olursa olsun, söz konusu olan kesinlikle tür değil derece farkıdır.” Daha ileri giderek, “insanın övündüğü duyu ve sezgilerin, sevgi, hafıza, dikkat, merak, taklit, akıl vb. gibi çeşitli duygu ve yetilerin aşağı hayvanlarda başlangıç düzeyinde, hatta bazen daha gelişmiş bir durumda bulunabileceğini gördük” diye yazmıştır. (Charles Darwin, The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex, 1871, http://gutenberg.org adresinde mevcuttur.)

[90] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 278.

[91] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 279.

[92] Marx and Engels, Collected Works, cilt 3, 289.

[93] Bu gözlem, hava sıcaklığının artışının ve iklim değişikliğinin kökenlerine ilişkin tartışmalarda yinelenen ve atmosferdeki yüksek karbondioksit konsantrasyonuna insanların veya antropolojik bir kolektif olarak insanların değil, sermayenin, özellikle de “fosil sermayenin” neden olduğunun savunulmasına benzer. Bkz: Andreas Malm, Fosil Sermaye: The Rise of Steam Power and the Roots of Global Warming (Londra/New York: Verso, 2016). Bu kavrayışın daha geniş kapsamlı teorik ve politik çıkarımları burada detaylandırılamaz, fakat en azından eleştirel sosyal teorinin, günümüz kapitalist dünya sisteminde hayvan sömürüsü ve katlinin temel nedeni olarak sermaye-hayvan ilişkisini analiz edecek şekilde genişletilmesi gerektiğini belirtmek isterim. Bu hayvan sermayesi, Nicole Shukin, Animal Capital‘deki tasarımlar gibi terimin postmodern kavramlarından net bir şekilde ayrılarak açıklanmalıdır: Rendering Life in Biopolitical Times (Minneapolis/Londra: University of Minnesota Press, 2009) kitabındaki tasarımlar gibi postmodern kavramlardan net bir şekilde ayrılarak açıklanmalıdır.

[94] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 24, 35.

[95] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 23, 35.

[96] Bknz: Musto, “Marx in Paris”; Kraft and Reitter, “Vorwort”, 18.

[97] Benton, “Marx on Humans and Animals,” 25, 34, 42.

[98] Bkz: Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 276f.

[99] Elbette bu kuralın istisnaları vardır. Örneğin, Murray, Benton’ın alternatif bir anlatının ana hatlarını çizme girişiminden sadece bahseder ve Macdonald, Benton’ın pozisyonunu şiddetle eleştirerek onu Marx’ın farklılığını görmezden gelmekle ve dolaylı olarak idealist bir temelde tartışmakla suçlar (Murray, “The Underdog in History,” 100; Macdonald, “Marx and the Human/Animal Dialectic,” 37-48).

[100] Marx ve Engels, Collected Works, cilt 3, 172.

bottom of page